29 Kasım 2015 Pazar

Hollanda Seyahatim...

Hollanda yasam,güven,özgürlük ve sistem adına imkansızlıkları başarmış bir ülke.Bataklık içinde küçük bir toprak halindeyken bir yandan bataklıklar kurutulmuş diğer yandan da deniz çevrelenerek yeni topraklar elde edilmiş.Hollanda 400 yılını denizden toprak alarak genişlemiş ve bunu başarmış.Deniz seviyesiyle aynı olan ülke su yükselmesi gibi tehlikelere karşı daima temkinli davranmak zorunda ama zaten bu konuda işin nerdeyse tamamını çözmüş.

Hollanda da kendisine has bir kültüre rastlamıyorsunuz fakat bununla beraber bir van gogh yada rembrant gibi dünyaca ünlü ressamları,oldukça iyi korunmuş kendine özgü şirin mimarisi,ülkenin her yerini kaplamış su kanalları ve üzerinden geçen köprüleri, yemyeşil doğası,dümdüz ovası ve özgür sosyo politik yapısı ile gerçekten avrupadaki diğer ülkelerden oldukça farklı.

Güven ve özgürlük kelimelerini öylesine yakıştırdımki hollandaya gezerken,otelde,uzun tren yolculuklarında,restaurantta yada alışveriş yaparken hep hissettim.Hollandanın turistik şehri Amsterdamda dahi, güvenlidir ortam.Amsterdam demişken bu şehirde yaşam oldukça renkli,romantik ve farklı geldi bana.Daha önce çok şey duymuştum bu şehirle ilgili ancak en fazla güzel demiş geçmişimdir.Hollanda'yı diğer avrupa ülkelerinden ayıran neydi hep meraklandım,sordum okudum ancak hiçbiri gördüklerimle kıyas edilemezdi.Görmeden anlaşılmaz tecrübe etmeden tam fikir sahibi olunmazmış.Hollanda bambaşkaymış.

Şehirde red light denen semt ve esrar serbestliği benim olduğu kadar her turistin dikkatini çekenlerden.Dikkat çeken aslında olağanüstü bu hallerin ne kadar sistemli oturmuş olmasıdır.Herşey o kadar sistemli ilerliyor ki ne redlight nede coffieshoplarda anormal bir yığılma yada bir kargaşa olmaması enteresan geliyor.Hemen hemen her ülkede kalıplara dökülmüş olan cinsellik ve uyuşturucu meselelerindeki ülke serbestliğinin sonuçlarını elbette merak ettim bende ve şaşırdığım  şu ki; esrarın serbest olduğu bu ülke "bağımlı ülke vatandaşları" sıralamsında en altlardaymış.Cinsiyet tercihi meselesi var birde yine ülkenin kanunlarında cömert davrandığı alengirli meselelerden biri öyleki; ülkenin bazı şehirlerinin belediye başkanları eşcinsel bu kadar normal.Ve dahasıda var öğrendimki, 2001 yılından itibaren ötenaziyi yasal hale getiren Hollanda  yaşamda olduğu kadar ölümdede serbestsiniz der gibi.Bu kadar serbestlik ve bu kadar düzen mümkünmü diye sordum kendime mümkünmüş gerçekten yaşayanlardan duyduklarım, kaldığım sürece gördüğüm ve üzerimde bıraktığı tesir bu cevabı verdirdi bana.Hollanda ziyareti hayatı yorumlayışınızı değiştiren bir yolculuk olacaktır mutlaka az yada çok...

Bisiklet trafiği Hollanda ile ilgili illaki duyduğumuz bir gerçektir.Ulaşımın çoğunu bisiklet oluşturuyor Hollanda'da.Yaşlı,genç,çoluk çocuk herkez heryere bisikletle gidiyor.Katlı bisiklet otoparklarını ve bisikletli trenleri gördüğümde bisiklet fabrikası falan zannettim çünkü o kadar çoklarki...Bisiklet burda yaşam şekli.Bir elinde dosya çantasıyla takım elbiseli bir beyefendinin bisiklette işine doğru yol aldığını gördüm.Yada orta yaşlı kadınların bisikletlerinin önündeki sepette taze çiçeklerle ve arkalarında,orda seyahat etmeye o kadar alışmış çocukların doğduğundan beri pusetlerde başlayan bisiklet üstü maceralarına yine annelerinin arkasına elleri cebinde oturmak gibi bir rahatlık içinde seyahat ederlerken gördüm.Hollandalıların bisiklet üstünde gösterdikleri kondisyon bence dnalarına işlemiş yorulmak nedir bilmiyorlar.Araba kullanır gibi rahatlar.Özgüvenlerini söylemiyorum bile zira bir patron ve işçisi kırmızı ışıkta yanyana bisiklet üzerinde karşılaşmaması mümkün değil.Eşimin hollandada yaşayan bir türk arkadaşımızı ziyarette sorduk
 -"sende bisikletle mi işe gidiyorsun" diye
 -"yoo" dedi "tabiki arabayla"
-"yanlız sabahları trafik ışıklarında kötü oluyor"dedi neden diye sorduk?
-"patron bisiklette ben arabada yanyana gelince kötü hissediyorum" dedi....

Bu bisiklet yoğunluğu elbette ciddi bir bisiklet trafiğide oluşturuyor ve eğer kurallara riayet etmezseniz bisiklet polisini hemen arkanızda görebilirsiniz hiç şaşmıyorlar.Bisiklet kullanırken ben en çok sinyal vermeyi sevdim.Sağa geçerken sağ baş parmağınızı sola geçerken sol baş parmağınızı kaldırıyorsunuz hafifçe çok keyifli.Zaten görürsünüz bisiklet üstündekilerin parmaklarını mutlaka dikkatinizi çekecek.Bisiklet özgürlüğü ve rahatlığı mutlaka tecrübe edilmesi gerekenlerden.

Evlerine gelince onlarda keyifle izlediğim sorduğum farklı bir konuydu gerçekten.Hollanda evlerinin -özellikle Amsterdam için söyleyebilirim- tepelerinde kanca ve makara sistemi var.Tüm evlerin tepesinde olunca bir müddet sonra ilgi çekici olmaya başlıyor gerçekten.Kanal fazlalığı ve toprak azlığı nedeniyle özellikle Amsterdam'da evler oldukça küçük yapılmış.Merdivenlerden tek kişi anca çıkabiliyorsunuz.Dolayısıyla evlere merdivenden eşya taşımak imkansız.İşte bu sebeple evlere eşya taşımak için pratik çözümler getirmişler.Evlerin üstündeki kancalar tamda bu yüzden varlar.O evlerde yaşam devam ettiği için kancalarda fonksiyonuna devam ediyorlar.Cenaze falanda indiriyorlar kancalarla evin dışından.Gösteriş değilde çözüm odaklı bir yaşam beni gerçekten hayran bıraktı.Bu arada evlerden bahsetmişken newyorku eskiden hollandalılar kurmuş.Newyorkun eski adı newamsterdam olarak anılırmış.Newyorktaki harlem mahalleside hollandadaki haarlem kentinden alınmış buda ufak bir not.
Bu arada hollandada her ev birer müze gibi.Çünkü hollandalılar perde kullanmıyorlar ve mutlaka camlarının önünde mumlar,biblolar yada birbirinden güzel çiçekler bulunduruyorlar.Evlere göz gezdirdiğinizde gösterişten uzak sade bir şıklık görüyorsunuz.Aydınlatma olarak akşamları loş bir lamba yada bir mum kullanırlar.Yaşamlarını bu kadar rahat sergiliyor olmak acaba sonunda redlight gibi bedenini teşhir eden bir ortamı doğurmuş olabilirmiyi getirdi aklıma.Yada ciddi bir özgüven doğuşuydu bu.Yada hollandalıların dedikodu denilen kavramdan hiç haberleri yoktu :) Bunu bilmiyorum ama asıl konu şuki; bir müddet sonra kafanızı kaldırıpta evlere bakmadığınızı hatta binaları incelerken evlerin içini görmediğinizi fark ettiğinizde serbestliğin nasılda kendi disiplinini oluşturduğunu açık ve net kavrıyorsunuz.

Hollanda insanına gelince gerçekten çok hoş geldiler bana.Sıcaklıklarıyla ilgili net birşey söyleyemem fakat kesinlikle soğuk değiller.Hemen hemen her hollandalıdan rahatlıkla yardım isteyebilir yada adres sorabilirsiniz.Ellerinden geleni yaptıklarına bizzat hemde defalarca şahit oldum.Hatta birine adres sorduğumuzda internetten adresini bulup sonra navigasyondan açıp bunun üzerine arkadaşlarına danıştıktan sonra mutlulukla bize doğru adresi tarif ettikleri o anı biz tebessüm,hayranlık ve şaşkınlık içinde hatırlıyoruz her defasında.Öylece izlemişdik bu durumu zira avrupalıların soğuk ve adam sendeci oluşlarını herkez gibi bende sıkça duydum.Asla adam sendeci değiller mesela.Uyarılması gereken bir durum varsa öyle geçip gidiyim yada polise şikayet ediyim değil ilk olarak gayet nazik bir tavırla ve güleryüzleriyle uyarırlar mutlaka.Gözgöze geldiğinizde gülümserler ve çoğu kişide gördüm buda kanaat getirmem için iyi bir sebep günaydınlarını eksik etmezler.

Hollanda'ya gitmek benim için amerikayı yeniden keşfetmek gibiydi..Yaşam standartlarından ve hayat algımızdan bambaşka bir sistem yürütüyordu hollanda ve evet en önemlisi yürüyordu.Bu yürüyüş bir refah getirmiş.Sanki bu kadar "iplerini koparmışlık" toplumsal sorunlarla uğraşıp duran bir çerçeve çizmeli gibi ancak resim tam tersi, şehrin her yerinden sükünet ve sanat geçiyor.Sanat ve edebiyat alanındaki gelişmişlikleri ancak bir refah sonucu gerçekleşebilir.