27 Aralık 2015 Pazar

İtalyadan...




Sayfalarda kaybolup tozlu ve bir o kadarda kirlı
Sütunların üzerinden uzanırken bulutlara
Taş duvarların arasından geçen at arabalarının arkasına tutunup
Dantel eldivenlerini çıkarıp fırlatan bir kadının coşkusunu görerek yürüyorum
Birbirlerine süslü cümleler kuran flarlı beyler
Ardı ardına şiirler dizeleyen bilge adamların sohbetleri var bir köşede
Acının ardına kurulu insanları ve hayatları görebiliyorum çıplaklar
Kaosun peşi sıra koşup gelen yeniler
Evlerin dev panjurlarının arkasına saklanıp dar pervazlardan taşmayı bekleyen tarih
Şimdi yol batıdan nereye gider
Artık hangi tarafa saparki bu sokakların sonu hangi meydana çıkar....

Elif Alkan

26 Aralık 2015 Cumartesi

İtalya Seyahatimden....ROMA...

" Ma anche Roma Roma le persone possono prepararsi. "
" İnsan ancak Romada kendisini Romaya hazırlıyor. "
                                                                          Johann Wolfgang von Goethe
                                                                           İtalyan Seyahatinden....

"İtalya, iklimi nedeniyle çekicidir, doğası kuzeydeki gibi baskı altında ve sınırlarla dolu değildir özgürdür. Rönesansın resim ve heykel hazinelerini ve romanın mimari mirasını barındırır." der.

İtalya.... Ve ilk çektiğim hava Roma’nın kokusunu buyur ediyorum derinlerime ve italya aşkı işliyor içime devamlı anımsamak üzere. Roma denilince akla ne geliyorsa hepsinin kokusu var içinde ve daha sonra benim içimde. Derin derin nefes almanın ne demek olduğunu anlıyorum sokağa ilk çıktığım o an , her çatı , her sokak , her meydan  başka bir hikayenin kahramanı. Öylece beni bekliyor gibi , bir an önce gel anlatacak çok şey var diyor sanki. Her yer bir film dekoru gibi gerçek olamayacak kadar güzel. Gerçekliğini 1700 lü yılların o gösterişli binalarından çıkan modern bir kadına rastayınca anlıyorum. Yada bir çocuğun sırtında çantasıyla o dev kapılardan içeri, yaşadığı eve girdiğini görünce...

Her sokak ayrı bir sürpriz gibi Romada... Romantik bir köprüde yürüyüp, daracık sokaklarında gezerken aniden dev bir tarihi eser göz kırpıyor bir adım ötede. Bir kilise, çeşme yada meydan. Roma meydan dolu bir şehir bu arada. Meydan demek; heykel, resim, çeşme, kısacası sanat demek aslında. Avrupanın modern havası güney italyanın sıcaklığı harmanlanmış Romada ve bambaşka bir ambiyans oluşturmuş. Bir çeşmenin başında aynı anda dans eden, fotoğraf çeken, müzik yapan yada kitap okuyanlara rastlıyorsunuz. Herkez kendi havasındadır ve kimse birbiriyle ilgilenmez.



Bir kahve alıp ispanyol merdivenlerinde Roma sokaklarını planlarken karşımdaki manzarayı tebessümle izledim. İspanyol merdivenlerinde otururken tüm roma gezisi boyunca karşılaşacağınız sanatla beslenmeye başlarsınız merdivenlerin tam karşısındaki Bernini ve Lorenzo tarafından inşa edilen Barcaccia Çeşmesini izlerken ve ardından yola çıkıp Antik Romanın tüm tanrılarına adanmış pantehonda kubbesinin büyüklüğü ile ünlenmiş bu dev tapınağa düşer yolumuz. 7.yy dan kalan en eski kubbeli bina. Pantheonun mimarisi bir yana ben en çok önünde bulunan meydandaki müzik dinletilerinden keyif aldım. Mutlaka sırasıyla gerçekleşen ve hiç bitmeyen canlı performansları dinliyorsunuz. Orda oturup kahvemi yudumlarken dinlediğim opera dahil farklı performanslardan çok keyif aldım gerçekten. Burdan bizde dahil birçok yabancının buluşma mekanı olan romanın en canlı meydanına Piazza Navonaya geçiyoruz. Antik Romada atletizm başta olmak üzere birçok yarışmanın yapıldığı meydan şuan sokak sanatçılarının yarışlarının gerçekleştiği yer gibi adeta. Tatlı hayat filmiyle aşk adını sembolleştirmiş olan Aşk Çeşmesi orjinal adıyla Fontana di Trevi tam karşılığı üç yol kavşağına yapıldığından üçyol çeşmesi klasik ve barok karışımı olarak yapılmış. Çeşmenin etrafında arkasını dönüp para atan aşıkları izlemek kendi başına keyifli bir aktiviteydi benim için. Ardından Via del Corse caddesi Piazza Venezia ile Piazza del Popoloyu birbirine bağlayan Romanın en ünlü tarihi caddesi. Cadde barok tarzına kadar yapılmış saray ve kiliselerle dolu. Bu cadde romanın ünlü romancılar, sanatçılar ve önemli kişilere ev sahipliği yapmış. Burdan yol bizi Kolezyuma götürür. Romanın merkezindeki sembolik dev yapıt. Goethe Kolezyumu ilk gördüğünde şu yorumu yapmış " insan buna bakınca geri kalan herşey küçük görünüyor. Öyle büyük ki insan hafızasında tutamıyor onu hatırladığında daha küçük hatırlıyor ve yeniden gördüğünde insan, yeniden ne kadar büyük olduğunu görüyor." Gerçekten şehrin ortasında duran kocaman birşey. Kolezyum şehrin ortasında öylece dururken sadece mimari yapısı değil bence tarihin kafamızda yarattığı algı destekliyor gözümüzle gördüğümüz büyüklüğü, Antik Romayı ve Gladyatörleri anımsatıyor. Büyük Roma İmparatorluğunu ve Kolezyum göründüğündende daha büyüyor sanki. 




Daha görülesi öyle şey varki romada; Vatikan öncesi papaya ev sahipliği yapan Castel Sant Angelo, italyanın ilk kralı II. Vittorio Emanueli onurlandırmak için yapılan dev abide ki muhteşem heykellerle donatılmış. Romanın kendisi bir abide gibi, görülecek çok yere sahip... Vatikan da buralardan biri.


Vatikan roma içerisinde aslında nüfüsü 1000 i bulmayan ama varlığıyla dünyada ciddi nüfus sahibi olan hristiyanlığın katolik mezhebinin yönetim merkezi olan dünyanın en küçük ülkesi. Yönetim papaya aitdir. Papa hem devlet lideri hemde ruhani liderdir. Ülke yüksek duvarlarla çevrili, kamera ve görevlilerle koruma halinde. Roma Vatikanın varlığıyla aynı zamanda kutsal bir şehirdir de. Bir zamanlar ressamların tuvallerine yansıyan dini temaları yadsımıyorum, etkilenmemek mümkün değil. Vatikanın varlığı, rönesans öncesi kilisenin toplumsal etkisini, sanatçıların yansıtması gereken ciddi gerçekler. Bu arada Vatikan ekonomisini bağışlarla sürdürüyor olmasına rağmen medya kuruluşlarıyla doldurmuş ülkesini. 200 den fazla gazete ve dergi, 154 radyo yayını , 49 kanal ve kablolu yayını olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırdım. Basının nasıl bir manipülasyon aracı olduğuna bir kez daha farkettim.

Avrupanın sanatı başlatan dönemi rönesans günümüzde klasik avrupa sanatını başlatanda dönem aslında ve italyada doğan rönesans; sanatta, düşüncede, dinde aslında bir algıda varolmuş. İşte tüm bunların arasında italyanın başkenti tarih kokulu açık hava müzesi Roma'da, sanatı hissedersiniz ve Roma siz gezerken farkında olmadan ruhunuzu sessizce etkiler.

Goethe Roma için "sanırım Roma bütün dünya için yüksek bir okul ve bende aydınlandım ve sınandım" diyor. Ve Goethe'nin italya seyahati " yeniden doğuş", romantizmden klasizme geçiş dönemi olmuştur. Goethe italyaya yaptığı seyahatini ve italya aşkını "italya seyahati" diye çıkan kitapta günlük oluşturduğu yazılarında net ifadelerle açıklıyor. Goethe italyayı kendisini beslemek için bir kaynak olarak değerlendiriyor. Hemen hemen italyanın birçok yerini gezmiş olan Goethe Roma'ya kavuşmak için nasıl sabırsızlandığını anlatıyor yazılarında ve Roma'yı dünyanın başkenti olarak adlandırıyor. Diyorki "insan ancak Romada kendini Romaya hazırlayabiliyor."  
Goethe'nin italya merakı babasından geliyor aslında. Babası italyayı gezmiş, italyanca öğrenmiş ve kaydını tutmuş. Çocuklarınada sürekli seyahatiyle ilgili anılarını anlatırmış ve italyaya birgün mutlaka gitmelerini söylermiş, bir takım önerilerde bulunurmuş. Goethe italyaya sanatı neyin oluşturduğunu anlamak için gider. Zira Antik Yunan'dan etkilenen ve Yunan sanatını taşıyan Romayı görmek ve anlamak aynı zamanda Antik Yunanıda anlamak demektir bir bakıma. 18. yy da italya, Antik Yunanın mahzeni kabul edilir. İşte bu ve belkide bilmediğimiz daha başka sebeplerle de 1786 yılında bir gece kimseye haber vermeden gizlice warnier deki evinden çıkan ve çocukluğundan beri hayalini kurduğu italyaya gitmek için yola koyulur Goethe. Genç yaşta elde ettiği şöhretten ve devlet görevlerinden yorgun düşen Goethe, bu kaçışın körelen yaratıcılığına çare olacağını umut eder. Tanınmamak için adını değiştirir ve en yakınlarına bile nerde olduğunu haber vermez. Birkaç ay süreceğini düşündüğü bu seyahat neredeyse 2 yıl sürer. Biraz gezi yazısı biraz otobiyografik izler taşıyan Goethe'nin italyan seyhati kitabı aslında yazarın gösterişli bir hayattan sade bir varoluşa uzanan kişisel dönüşümüdür. Ve italya Goethe'ye gerçektende bir soluk olmuş, yaratıcılığını körüklemiş, yeniden varoluşun adımlarını atmıştır. Çok şey öğrendiğini söyler Goethe italya seyahati için gerçekten italya yaratıcılık katar ruha ve soluk... Goethe ilk resim deneyimini Roma'da gerçekleştirir. Çok çalışır, ustalarından dersler alır. 850 civarında çizimle resim sanatına örnekler kazandırmıştır. Buna rağmen resimde yeterince yetenekli olmadığını sadece sanat meraklısı olduğuna karar verir ve ifade eder. Kitapta italyadaki genel olarak mimari, resim ve heykeller hakkında önemli bilgiler verir.

Goethe insanlarından bahseder, sıcaklığından ve rahatlığından. " ne isterse yapsın insanı rahat bırakıyorlar." diyor. İtalyanlar evet sıcak insanlar güneyden kuzeye doğru çıktıkça akdeniz sıcaklığından avrupa soğukluğuna doğru bir geçiş gözlemliyorsunuz fakat kültürel olarak sıcaklar. İtalyada akşam restaurantlar genelde doludur hemde böyle kocaman masalar oluştururlar birkaç masa birleştirerek. Akşam yemeğine kalabalık gelen italyanlar tüm gece masada otururlar sohbetleri hiç bitmez. Keyiflilerdir ve rahat. Derki Goethe   " italya mekanik ve teknik herşeyde bütün ülkelerin çok çok gerisinde daha rahat ve daha ferah hayat tarzı da bunlara dayanıyor. Tabiatın saatiyle içiçe yaşıyorlar."

İtalya seyahati varsa planınızda gitmeden önce Goethe'nin italyan seyahati kitabını okuyun derim ve Roma'ya gidecekseniz eğer hazırlığınızı Roma'ya bırakın o sizi hazırlar siz Roma'yı yaşamaya bakın....





9 Aralık 2015 Çarşamba

Sapkın Manüpülatör Narsist...


Varlığını hissettiğin eşya, nesne yada birşeyin olmadığını ; varolduğunu zannettiğin nesnenin etkisinin varoluşunda değil aslında hiç varolmamış olduğundaki reaksiyonu düşünün.. O şey aslında hiç ama hiç olmamışdır.. Var olmadığı gibi yok etmiş kendisini var edene dek ve öyleki sınırı, sonu olmadığından varoluşuda yokedişide bitmez... Böylesine korkunç ama böylesine hayattan bir hastalık tanıdım son günlerde sapkın manüpülatör narsist...
Bu bildiğimiz narsizm, hemen herkezde bulunan kendini begenme ihtiyacı değil tabi...  Kastedilen yazarın kendi tabiri ile; herşeyi birlikte olduğu kişi için yapıyormuş gibi  bir hava yaratıp oysa gerçek amacı onu yok etmek olan kişi... Asıl kendisi korkunç derecede hasta olup kendisiyle beraber Karşısındakini de yavaş yavaş hasta eden kişi.
Çok fazla psikoloji kitapları okumam aslında -neden yapmazmışım anlayamdım içine girince- bir insanı var eden dünyaya getirenle başlıyor ve ilerleyen her zamanda geçmişimizin örgüsünü karakterleştiriyoruz birbir "çocukluğunuza inelim" söyleyişi az değil fena bir reelmiş aslında.Toplum dediğimiz olgu insanı etkileyen gerçek ilişkiler bütünüyse eğer o halde bizi ilişkimizi etkileyen karakterleri tanıma çabası önemli diye düşünüyorum.Keza narsist bir insanın tepkileri yada manüpülatör karşısında nasıl bir savunma gerçekleştirilebilir bilim bunu tesbit ettiyse faydalanmak gerekir.
Fransız psikanalist bagımlılık uzmanı yazar pascal coudert ile psikolojik yardım derneği başkanı pascale morellinin klinik vakalarla toparladığı "ikili ilişkilerde duygusal manipülasyon" kitabı bu alanda en iyi kitaplardan kitabı okuyunca nerdeyse olayı çözmüş oluyorsunuz.Çevirisinde de gayet başarılı olan kitapı okurken hiç zorlanmıyorsunuz.Ama dahada önemlisi her paragrafta ne yazıkki çevremizde ne kadarda bu sapkın kişilik bozukluğundan kişilerle ilişki kurmuş olabilme ihtimali kitaba dahada çok bağlıyor.Yazarlar aslında sağlıklı birer insan gibi görünen,iyi kamufle olan, çevrelerini dolayısıyla toplumu çürüten narsistik sapkın kişiliği deşifre etmeye çabalamışlar.Toplum bu kişileri tanımalı ve korunmalı diye düşünmüş gibiler.Çünkü ilk andan itibaren karşısındakini cezbeden narsist sapkın kişi karşısındakini mutlaka yıkıma götürür.
Narsist sapkın kişi sistemli manüpülasyonlarla karşısındakini kendine değerini yitirtir zamanla yaşamak için kişi narsist sapkının ilgisine bağımlı hale gelir.
Narsist sapkın yalan söyler ve yalanı ortaya çıkarmak her zamna kolay değildir.İhtiyatlı bir içgüdüsellikle yalanı söyler açığa çıktığındada kayda değer bir küstahlıkla reddetme yeteneğine sahiptir. "Çeşitli gerekçe ve hedefler için yalanı kullanır; kendisini olmadığı şey olduğuna inandırmak için, kendini yüceltmek için, şişinmek için, aynı zamanda aile içinde dostlar arasında fitne tohumları ekmek yada partnerini uydurma olaylarla suçlayarak kötü göstermek için veya ayrılık esnsında saldırmak ötekini gözden düşürmek ve bütün hataları ona yıkmak için.Kısacası narsist sapkının yalan söylemek için çok sayıda "iyi gerekçeleri" vardır.." Diyor yazarlar...
Narsistik sapkın elini daima digerlerini üzerinde tutar ve bundan beslenir.Beslendiği kişiden alacağını bitirene dek üzerinden çekmez bittiği an ise arkasına dönmeden çeker gider. "Elini öteki üzerinde tutarak kendini korur, kafasını rahatlatarak, hesaplayarak, kendini bırakmaktan kaçınır. Derin ve ısrarlı duygular hissetmek,narsist sapkının gözünde en büyük risktir. Narsist sapkının kalbi dipsiz bir kuyudur, hep doyumsuz biridir.Narsist sapkının arzusu yoktur, ihtiyaçları vardır, dolaysız tatmin arar. Öteki yoktur, ötekinin bütün teşebbüsleri nafile kalabilir. Sapkın narsistin ne ızdırabı vardır nede ızdırabın anısı veya maddesi. Varmış gibi yapar bu nedenle kendisinde eksik olanı çekip alabilmek için bir avın kanını emme yönünde önlenemez bir atılımla hareket eder.Onun duygusu yoktur dolayısıyla acı çekmediğini unutmayalım" der kitapta...
Her insanın ikili ilişkilerinde birini  diğerine hakim olma yada haklı olma çabası içerisinde olduğu doğrudur ve yaygın olandır.Oysa narsist sapkın yine kitap ifadeleriyle " partnerinin kişiliğini keyfince şekillendirmeye kadar vardırır. Partnerinin ifadesini, özsaygısını, geleceğini ve coşkusunu aslında tam tersini yapıyormuş gibi göstrerek elinden alır. Partnerinin yaşamını elinden alır."
Sadece kendisi önemlidir aslında seviyormuş gibi yapar sevmez. İlgiliymiş gibi yapar aslında ilginin ucundan geçmez. Canı acıyormuş gibi yapar asla acımaz. Mış,muşlar narsist sapkın içindir. "Narsist sapkın temel önemdedir,durumları altüst ederek tersine çevirebilir.kendini sadık biri olarak gösterir. Kalıcı hiçbir duygu hissetmemesine rağmen onu sevdiğine inandırır. Sözel olarak bir yönde kendini ifade ederken aksi yönde hareket eder."
Kitapta tüyler ürpertici olan kısım dış dünyadaki narsist sapkının görünüşüydü benim için "ne olursa olsun narsist sapkın dışarıdan bakıldığında tamamen saygın ve iyi diye tasvir edilir. İdeal damat yada gelin, düşlerdeki eş...toplumsal hayata iyi dahil olmuştur ve ilk bakışta kesinlikle "ben merkezci" yada kibirli görünemez.sapkın olarak ise hiç anlaşılamaz.kimi zaman küstah görülebilir, ama her zaman değil.onun toplumsal tutumu kesinlikle normaldir.hatta göz kamaştırıcıdır..."
Gerçektende istediğinde kendini sevdirebilen ve kendisini hiç olmadığı gibi gösterebilen buna uygunda rollere bürüne bir insandan bahsediyoruz.Kesinlikle hiçbir anormal davranışı belli olmaz.onun karakteri ve statüsünü ifade ettiği şey göz kamaştırıcı, zeki ve cazibeli. Bir sapkın narsisti dışardan tanıması zordur diyor kitapta ancak ikili ilişkilerde mümkün olduğunu fakat artık işişten geçmiş olma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olmasıdır çünkü narsist sapkınla ilişkiye geçilmiştir ve artık etkisi içindesinizdir.Kurtulmak bir o kadar zordur. Kitabın başarısı ve gerçekliği her okuyanı içine çekecektir mutlaka. Malum çoğumuz duygusal olarak hastayız ve sapkın manüpülatör narsistin kurbanı olma konumundayız. Kitabı ısrarla tavsiye ederim...

7 Aralık 2015 Pazartesi




Bulutların terk ettigi dünya
Kelimelerin sadeleştiği muhabbetler
Ve ayakkabıların takunyaların yerini alamadığı bir zaman istiyordu 
Mümkün mü?



İçinden geçtiği bir iğne deliği
Islanmadan yürüdüğü yağmurlu geceler
Sevgilisinin dudaklarından dökülen arpa taneciklerini toprağa ektiği
Ve mahsulunun onlarca elmas olduğu araziler
Keçilerin dağlarda yedikleri kırmızı kiremitlerin üstüste dizilişinin odacıkları
Üstüne aldığı kürk  
İstiyordu işte            

Sustun mu?  

Elif Alkan