27 Ocak 2016 Çarşamba

İtalya Seyahatimden... FLORANSA...


İtalyanın kuzeyine doğru yol alırken Toskana bölgesinde yer alan Floransa, aynı zamanda bu bölgenin başkentidir. Floransa, romantizmim, sanatın ve en önemlisi de rönesansın başladığı topraklardır. Dünyanın en önemli isimlerinden Leonardo Davinchi ve Michelengeo'nun yaşadığı topraklar olan Floransa kalabalık meydanları, buram buram sanat kokan müzeleri, her köşe başında dinleme fırsatı yakaladığınız çeşitli müzikleri ve şehir boyunca uzanan Arno nehriyle tam bir rüya kent. Bu şehre girdiğimde ilk düşündüğüm "dünyanın başka hiçbir yerinde bir tane daha böyle bir şehir yoktur heralde" olmuştu. 

Pinokyo efsanesinin doğduğu masalsı şehir Floransa, yine pinokyo rüyasıyla merhaba diyor usulca. "Yalandan uzak, ben gerçeğim" selamlaması bu aslında. Floransa sokaklarını adımlarken vardığım Ponte Vecchio'da Davinchinin uçuş gözlemleri için özgür bıraktığı kuşları görebiliyorsunuz. Ortaçağ ve Rönesans arasında yazılmış olan ilahi komedyayı dillendirirken Dante, ufizzinin dar sokaklarından geçmiş, hissediyorsunuz. Fısıldıyor Dante " şimdiye dek onunla ilgili söylediklerim yanyana getirilseydi tek bir övgüde, yetmezdi güzelliğini belirtmeye. Yalnızca bizim algımızı açmıyordu gördüğüm güzellik, sanırım onu yalnızca yaratıcısı anlıyordu." dizelerini sanki duyuyor ve hissediyorsunuz. Piazza del michelengeo tepesinden Floransayı izlerken ünü dünyaya salınmış Davut heykeline hayat veren Michelengeo' ya  tamda bu manzaranın ilham vermiş olduğunu anlarsınız. Masal tadında bir rönesans manzarası vardır tam karşınızda. Yaşanmışlıkları ve sanatı hissettirecek kadar büyülü bir şehir Floransa. Şehir öyle iyi korunmuşki yürüdüğüm yollardan biraz önce şair Tasso geçmiş piazza del repablica' da Dante ile buluşacak fikrine kapılıyorum. Tasso mısraları seriliyor sanki adım adım yollara...


Floransa sokakları ve kaldırımları tektek elle işlenmiş. Kaldırımlarında bile sanat var Floransa'nın...Yollar bizi signora meydanına çıkarıyor adım adım. Burası tam bir açık hava müzesi. Yıl 1520 ve Machivellinin Floransa tarihiyle ilgili yazdıklarını görüyorsunuz çevrenizde.

Rönesans ile ilişkilendirdiğimiz değişimler ilk olarak Floransa şehrinde ortaya çıktı. Burada diğer yerlerden daha yaygın yaşandı. Rönesans Avrupanın büyük bir bölümünde yaşanan bir yeniden doğuştu. Ortaçağ boyunca Avrupa ülkelerinde bilim, sanat ve mimari kilisenin egemenliği altında kalmıştı. Resim, heykel, müzik, edebiyat ve mimari Tanrı'yı yüceltmek amacı ile yapılıyordu.Yeniden doğmak anlamına gelen Rönesans ile birlikte, hayatın sonuna kadar yaşanması gerektiği dünyadaki; bilgi, güzellik ve zevklerden faydalanmanın çok önemli olduğu düşüncesiyle sanat ve bilim bu yönde ilerlemiştir.Şehrin ekonomisi, yazarları, ressamları, mimarları ve düşünürleri Floransayı rönesans kültürünün bir modeli haline getirdiler. 

Zamanın Floransasında, Leonardo Da Vinci uçuş deneyleri yapmaktadır. Sıcak havanın soğuk havadan daha hafif olduğunu keşfetmiştir. Doğduğu Vinci köyünde hasat sonrası yakılan otlardan çıkan dumanları uzun uzun seyreder. Nereye, hangi diyarlara gittiğini hep merak etmiştir. Bu dumanları büyükçe bir torbaya hapsetsem acaba beni de götürür mü diye geçirirdi içinden. 20'li yaşlarında yaşadığı Floransada birçok fikrini hayata geçirme fırsatı yakalayan Leonardo uçan bolan fikrini müthiş kalemi sayesinde resmetti. Medici ailesinden Lorenzo di Mediciye hazırladığı taslağı sundu ve ilgi çekici karşılandı. Ancak Leonardonun korktuğu birşey vardı. Balonun kontrolünden çıkmasından ve rüzgara kapılıp dünyanın sonunda aşağı düşmesinden endişe ediyordu. Bu endişe Lorenzoyu kahkahaya boğdu. Ortada gülünecek birşey olmadığını söyleyen Leonardo, Lorenzonun tepkisini anlamaya çalıştı. Kahkahalara boğulan Lorenzo sakinleşti ve Leonardoya, dünyanın sonundan düşmeyeceğini çünkü dünyanın sonu olmadığını, dünyanın yuvarlak bir top gibi olduğunu söyledi. Rencide olan Leonardo büyük bir kızgınlığa kapılarak çizimlerini topladı. Sana bunu kanıtlayacağım diyerek meydan okudu ve odayı terk etti. Ertesi gün Lorenzo Leonardoya haber yolladı. "10 gün sonra dünyanın düz olduğuna dair bulabildiğin kadar kanıt bul Piazza del Repablica da buluşalım" dedi. 10 gün sonra Leonardo çeşitli aletler ve eski yazmalarla meydana bir at arabası yardımıyla geldi. Lorenzo elleri boş olarak meydanda almıştır yerini. Bu düellonun haberini alan sanatçılar, edebiyatçılar, din adamları, dış temsilciler, roma elçileri ve fikir adamları yerlerini çoktan almışlardı. Dante elinde kağıt kalemiyle olanları şiirsel uslubuyla tarihe geçmeye hazır beklerken, Tasso satırlarına başlamıştı çoktan şiirlerinin ve Makyevelli iki eli başında söylenenleri kafasında yorumlamaya hazır halde bekliyordu. Micelengelo ile Rafeallo, Donetello'da dahil tuvalleri önünde bu önemli tartışmayı resmetmek için bekliyorlardı. Boticelli tam onların yanındaydı Boccecio ile beraber. Kimbilir onlar nasıl resmedecekti bu önemli fikri düelloyu. Ve Goethe en önde yerini almıştı. italya yolculuğu esnasında Floransada, bu ana tanıklık edeceği için müthiş şanslı hissediyordu kendisini.Leonardo elindeki aletlerle bir takım ölçümler yapıp bağırarak sonuçları söyledi. İzleyenlerden beklediği ilgiyi göremedi. Ardından büyük denizcilerin seyir defterlerinden bazı alıntılar yaptı. Ancak bunların hiçbirinde açıkça dünyanın sonunu ifade eden açıklamalar yoktur. Leonardo dini yazıtlar ile bağlantı kurmaya karar verdi. Romadan gelen bir din adamından aldığı "tanrı ve yeryüzü" isimli kitapta apaçık dünyanın düz olduğu anlatılıyordu. Dünya, tahtirevallide kalmış gibi bir dağın üzerinde çizilmişti kitapta. İşte bu kanıt Davinchinin en büyük kozu oldu. Kalabalık etkilendi ve koca alkışlar, bağırışlar koptu. Büyük bir galibiyet edasıyla yerine geçen Leonardo kafasını kaldırıp Lorenzoya baktığında bir gülümsemeyle Leonardoyu alkışladığını gördü. Ardından ağır adımlarla Lorenzo çıktı meydana. Kalabalığa seslenen Lorenzo şunları söyler. " Ben Lorenzo di Medici buraya dünyanın yuvarlak yada düz olduğunu kanıtlamak için toplandık. Sevgili Leonardo Davinchi kanıtları karşısında elimde tek bir kanıt var. Müsadenizle kendisini takdim ediyorum....Galileo Galile...



Tabiki Galileo ve Leonardo hiçbir zaman bir araya gelmedi. Leonardonun ektiği ıhlamur fidanları çoktan Galileo'nun Floransaya davet edildiği sırada bindiği geminin güverte parçası olmuştu bile. Leonardo kilise ve dini öğretilere nerdeyse bulunduğu noktadan Afrika kıtası uzaklığındaydı. Goethe italyaya yolcuğa çıktığında rönesans dönemi kendisini başka bir çağa bırakmış, Dante ise rönesanstan habersiz erken dönemde üretmiştir eserlerini. Bu anlatı yalnızca benim zihnimdeki buluşmadan ibaret. Bu kurgulanmış hikaye ve gerçekten yaşanmış onlarca hikayede Floransanın barındırdıklarının değeri var aslında. Rönesans ancak bu çeşitli fikirlere sahip, özgürce tartışma ortamları ile bilim ve ilme yakınlığı olan sanatla yoğurulmuş bu topraklardan doğabilirdi..



Gerçeğe dönersek, 15. Yy floransası heyecan verici bir yerdi. 1425' de Floransa kendini yöneten bağımsız bir şehir devletiydi. Güçlü ekonomisi ve şehrin refahına adanmış politik felsefesi sayesinde Floransa kısa sürede gelişti. Floransanın en güçlü ve nüfüslu ailelerinden Medici soyundan, Cosimo de Medici antik yazarların eserlerini inceledi ve klasik yazarların el yazmasını topladı. Hümanist tartışmalardan zevk alan Cosimo de Medici, Platon Akedemisini kurdu. Mediciler Floransa için önemli gelişmeler sağladılar. Sanata ve bilime oldukça fazla önem verdiler. Platonun eserlerini tercüme ettiler. Perspektifin öncüsü sayılan Brunelleshi yada ortaçağ ressamlarının önemsemediği ışığı kullanan Francesco'ya da mediciler destek oldular. İlk kez hristiyan söylemleri dışında resim yapan Boticelli'yi de yine mediciler destekledi. Soylular ve aydınlar tarafından aşağılanan Dante'nin eserlerine övgüler düzdüler. Batı edebiyatının en önemli kaynaklarından Homerosun eserlerini yazılı hale getirdiler. Michelengeo' dan Davinci'ye kadar sanat tarihinin dahileri medicilerin koruması altına girdiler. Bu sanatçıların tümü medicilerin saraylarında yaşayıp, atölyelerinde ürettiler. Dünya yuvarlak dediği için kilise tarafından afaroz edilen Galileoyu mediciler saraya davet etmişlerdir. Medici diyince aklımıza sadece görsel sanat değil, bilim, doğa, fikir ve edebiyatta gelmelidir. Aynı zamanda finans alanındada tarihte oldukça ciddi yere sahipler. Mediciler için günümüzdeki modern bankacılığın yaratıcısı diyebiliriz. Şehir devletlerine -vatikan dahil- ve aristokrat ailelere verdikleri faiz karşılığı paralar medicileri güçlü yapan önemli sebeplerdendir. İtalya şehir devletleri başta olmak üzere, hollandanın ileri gelen aristokrat ailelerine hatta ingilterede dahil birçok ülkeye faiz karşılığı para kullanımı sağlamışlardır. Bu durum Floransayı dahada güçlü kılmıştır. Özellikle vatikanın mediciye olan parasal bağlılığı kilise dışında sanat üretmeye imkan vermiştir.


Pinokyo, yalan karşısında aciz kalışla hem olağanüstü bir mit, hemde ham ahşapıyla  oldukça basit bir hikaye. Sanatını konuşturan pinokyo yaratıcısı Carlo Collodi' ye hiç girmiyorum bile.. Tüm bu çeşitliliğin içerisinde bu eşsiz şehrin sokaklarında gezerken ruhunuzu özgürce bırakmak başka hislerle dolmaya yetiyor. Ve yaratıcılığınıza dokunuyor. Hakkında sadece bir yazı yazarken bile...










15 Ocak 2016 Cuma

Kar tanelerinin ateşi çıkmış
Bulutların serpilmesine engel olan karıncalar var ötede
Evet minikler ama masumlarmı sence?
Sessiz sedasız bir çığlık geldi ardından dinledim
Oysa kaplumbağalar kanatlanalı çok olmuştu
Göç etmişler kuzey memleketlerine
Onlar göç edelimi bilmiyorum
Ama ağaçlar köklerinden vazgeçmiş
Düşmüşler yollara başka topraklarla birleşmeye
Ağlayalım dedim hep beraber
Tutam tutam tarçın istediler sütlü şeylere meraklı olanlar
Biraz ötedeydi oysa ada çayları, taze kekikler
Bu çeşitti kafaları karıştıran
Ve kaos muydu yada düzen mi tüm bunlar...

 ELİF ALKAN

13 Ocak 2016 Çarşamba

Peynir ve Kurtlar

Tarih okumalarını genelde makrodan giderek yaparız. Sanatçılar, yazarlar yada önde gelenlerin yaşam süreçleriyle öğreniriz tarihi. Oysa tarih, mikrodan makroya okunurken daha kapsamlı karşılık verir bize. Aslında adı unutulup gitmiş yığınlardır tarihte kimlerin ve nelerin varolduğuna dair daha kapsamlı bakmamızı sağlayan. Ginzburg tamda bunu yapmış. Mikrodan makroya okumuş ve değerlendirmiş dönemi peynir ve kurtlar kitabında. Bu şekilde okumanın çok yönlülüğü önemli bir boyut çünkü değerlendirirken her yönüyle bakabilme imkanı sağlıyor döneme. Din, siyaset, sanat, yaşayış yada bunların birbiriyle ilişkisini kurarak çok yönlü bir değerlendirme yapılabiliyor.

Tarihi roman tadındaki kitabı okurken baştada dediğim gibi Menocchio'nun yaşadıkları üzerinden bir dönem değerlendirmesi yapılabilmektedir. Ginzburg, Menocchio'nun öyküsünde, matbanın icadı ve reform hareketlerinin mümkün kıldığı kültürel etkileşimi irdeleyerek bizimde bunu değerlendirmemizi sağlamış. Matbaa, Menocchio'nun içinde büyüdüğü sözlü geleneği elindeki birkaç kitapla karşılaştırmış ve kendi düşüncelerinin bir araya getirdiği kelimelerlede yazılanları değerlendirme imkanı sağlamıştır. Reforma gelince, duygu ve düşüncelerini istediği gibi papaya olmasa bile yaşadığı kasabadaki köy halkına, köy papazına ve engizisyonculara ifade etme cesareti vermiştir.

Ginzburg; İtalyanın Montreal şehrinde küçük bir kasabada değirmencilik yapan Menocchio'nun öyküsüyle çıkıyor karşımıza kitapta. Batının karanlık yüzü diye adlandırılan, aslında insanlık tarihinin karanlık yüzü, 16. Yy engizisyon mahkemelerinde yaşanan hikayelerden sadece biri aslında değirmencinin hikayesi. Katolik kilisesinin kendisiyle uyuşmayan fikirleri, toplumlara örnek olması adına işkenceyle yok ettiği dönemler. Ginzburg, dört büyük engizisyondan biri olan Roma Engizisyonun yarattığı dehşeti incelerken açılan engizisyon raporlarında rastlamış Menocchio'nun hikayesine. 

Montereal'li değirmenci Menocchio, 16. Yy. Batı Avrupasında yaşayan sıradan bir insan. Aynı zamanda Reformun sağladığı düşünce ve sorgulama sürecine giren değirmenci bu düşüncelerinden dolayı halk tarafından tecrit edilecek, engizisyon tarafından sorgulanacak ve sonuç olarakta papanın onayıyla idam edilecek kadarda sıra dışı bir insan. Yaşamı boyunca İtalyanın Montereal isimli küçük kasabasından pekte dışarı çıkmamış olan değirmencinin aslında o dönemde aynı sona maruz kalmış binlercesi gibi katolik kilisesinin resmi öğretisine taban tabana zıt görüşler öne sürüyor ve sonuç olarakta idam ediliyor. İyi bir eğitimi bırakın, eğitim bile görmemiş olan değirmencinin toplasan 11 tane kitabı vardı ki ; bunlar oradan buradan topladığı kitaplardı. Sadece bir tanesini Venedik’ten almıştı geri kalan kitapların hepsi ödünçtü. Menocchio’nun bilgi kaynakları hakkında Engizisyon Mahkemesi’nin tutanakları bu kitaplardan birinin 1547 basımı Kuran-ı Kerim olduğunu söylüyor. Menocchio sadece bu 11 kitaptan ve çevresinde olan biteni sorgulayarak vicdanından süzülenlerle Engizisyonu korkuttu. Yoksul ve kıt akıllı olarak adlandırılan, doğru dürüst bir eğitimi ve kütüphanesi bile olmayan biri nasıl oluyordu da Papanın ve Kilisenin, Tanrıdan aldığı gücü sorgulayabiliyordu? İsanın zavallı meryemle yusufun aşkının meyvesi olduğunu yada günah çıkarmak için papaya değil tanrıya yalvarmak gerektiğini söyleme cüretkarlığına nasıl kapılabilirdi? Menocchio bunlar gibi kilisenin asla istemeyeceği aklını kullanmaya başlamış ve bu durum Romaya kadar gitmişti. Azizlere küfretmenin günah olmadığı, gördüğümüz herşeyin tanrı olduğunu hatta bizim bile tanrı olduğumuzu söyleyen değirmenci için Roma özellikle ilgilenmeye karar vermiştir.

Menocchio'nun evrenle ilgili düşüncelerini alıntı yapmak istiyorum. Kitabada ismini veren peynir ve kurtlar benzetmesi üzerine kuruyor evren algısını değirmenci. "Başlangıçta dünya hiçbir şey değildi, sonra denizin suyuyla dövülüp çırpılıp köpük oldu, sonra kesilip peynire döndü, daha sonra bundan sayısız kurtlar doğdu, bu kurtlar insan oldular , Tanrı da bu kütleden oluştu sonra insanlar ona, en güçlü ve en akıllıya kulluk ettiler”
"Yüce Tanrı Kutsal Ruh'u herkese vermiştir, Hıristiyanlara da, sapkınlara da, Türkler'e de, Yahudiler'e de; onun gözünde hepsi değerlidir, hepsinin ruhu da aynı şekilde kurtulur"... "Siz papazlar ve keşişler, siz de Tanrı'dan daha fazla şey bilmek istiyorsunuz, şeytan gibisiniz, yeryüzünde Tanrı olmaya kalkıyorsunuz. (...) Aslında bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa o kadar az biliyor demektir."... "Kilise'nin kanununun ve emirlerinin hepsinin aslında ticaret olduğuna inanıyorum; hayatlarını bununla kazanıyorlar."... "Bence doğduğumuz anda vaftiz edilmişiz demektir, çünkü her şeyi kutsayan Tanrı bizi de vaftiz etmiştir; ama öbür vaftiz bir uydurmadır, papazlar insan ruhlarını daha doğmadan sömürmeye başlarlar, öldükten sonra da sömürmeye devam ederler."... "(Evliliği) Tanrı koymadı, insanlar koydu. Eskiden bir erkekle bir kadın birbirlerine söz veriyorlardı bu da yetiyordu; sonra bu insan icadı ortaya çıktı." "Ha papaza ya da keşişe gidip günah çıkartmışsınız ha bir ağaca, hiç farketmez" Menocchio'nun kitapta geçen ve hep ifade ettiği düşüncelerinden bazıları sadece. Tüm bu fikirler, günler süren duruşmalar sonucunda mahkeme, aslında başındanda sonu belli olan ölüm cezasını Roma kesin emri ile yürürlüğe koyar.

Menocchio kazığa oturtularak öldürüldü fakat onun öldürülmesiyle düşünce, sorgulama bitmedi. Menocchio'nun idamından kısa bir süre sonra, Menocchio'nun kasabasından engizisyona bir ihbar daha gelmişti: "Bu kentte... Marcato ya da belki Marco adında biri var, beden öldüğünde ruhun da öldüğüne inanıyor..." 

Fikir ve sorgulamanın önüne geçilememiş tarihte nereye kime bakarsak bakalım. Özgür düşünce doğruyu bulmaya yarar. Onu; engizisyonda, kişilerin kontrolünde, doğruyu tekelleştirenlerde, kurallarda, aslında emirlerle önünü kesmeye çalışmak yeni bir batı doğurur doğruları ve yanlışlarıyla. Tüm bu sancılı süreç batıyı yeniden doğurdu ve bugünki batıyı bu karanlık tarihi göz önünde bulundurularak değerlendirmemiz gerekir.

"İlginç olan herşey karanlıkta geçer, Hiç bilinmez insanların gerçek hikayesi" diyen romancı Celine mısralarıyla başlamış Ginzburg kitabına, bende bu mısralarla bitirmek istedim... Zira bu mısralar aslında hep son söz gibi gelmiştir bana!